Onlar sırf ekmek için çalışıyorlardı. Yalnızca karınlarını doyurmak için. Madene, yerin 300 metre altına öbür kimse inmez. Yalnızca ekmeğinin peşinde olanlar…
Oysa hayat ne kadar değerlidir, can ne kadar tatlı değil mi?
Ailenizden bir kişiyi feda edebilir misiniz?
Soma’da ve Ermenek’te madende, Çorlu’da trende, Hendek’te havai fişek fabrikasında, daha onlarcası hayatın her alanında yitip giden canlar… UCUZ VEFATLAR ÜLKESİNDE tamamı önlenebilir kazalarda kaybettiklerimiz…
İşçi vefatlarında dünya şampiyonuyuz.
Merkezine insanı alan bir zihniyet, bir kültür bu canları korurdu, yaşatırdı. KADER DEYİP GEÇEMEYİZ.
Tedbir almalıydık. Standartları yükseltmeliydik. Denetim etmeliydik. Denetlemeliydik. Halbuki bizde insan değil, bina değerliydi. Can değil beton. Yaşatmak değil kar hırsı.
Bu kaçıncı diye soruyoruz değil mi?
Bunun sonu yok mu? Olmayacak mı?
Biz bu sineması çok görmedik mi?
Bu kadar acıya hangi yürek dayanır?
Durmaksızın tekrar eden kabuslara kim tahammül edebilir?
Hangi toplum sağlıklı kalabilir, psikolojisini koruyabilir? Travma toplumu olduk. Hipnoz toplumu. Herkes sırtını dönüp, bu tip olaylardan kaçıyor.
Oysa toplum nasıl yönetileceğini belirleyecek. Adalet talep edecek. NİYE BUNLAR BİZİM BAŞIMIZA GELİYOR? Bunları soracak.
Yapmıyor, yapmıyoruz.
Görmüyor musunuz? Hastalandı toplum. Hipnoz oldu.
Bu kadar ölümlü kazaya! şahit ola ola ve elinden bir şey gelmediğini nazaran göre hangi toplum sağlıklı kalabilir? Hepimizin hayatı eksilmez mi? Eksilmiyor mu her mevtle bir arada?
Bu çürümüş sistem yaralı olmayan yürek mi bıraktı?
Hele sistemin tamamını görünce, büyük fotoğrafa bakınca, çelişkileri fark edince.
Bir tarafta 16 uçak, günlük harcaması 10 milyon lira olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, devasa kamu binaları, araç saltanatı, Manhattan’da 100 milyon dolarlık gökdelen…
İnsanın canını acıtıyor. Çürümüş bir sistem. Bir yanda devasa imkanlar fakat öbür yandan önlenebilir kazalarda ekmek parası uğruna yitip giden işçiler.
Şimdi tercih vakti. Ya bu türlü devam edeceğiz. Ya da tamam artık diyeceğiz.